İslam’da kadının yeri toplumsal alandan ayırılıp evinin içi
ile sınırlandırılır. İktidar, toplumsal alanda ortaya çıkar, böylece toplumdan
dışlanmış kadının söz söyleme hakkı elinden alınır.
Kadın evinin kadını olarak yani aile içinde var olabilir.
Ancak evlenince kadının insan yerine konduğunu sanmayın. İslam’da birden çok
nikah çeşitleri var. Bunlardan biri de mut’a nikahı. İşte bu nasıl bir nikahsa
artık, günümüzdeki fahişelikten farkı yok.
Bilim ve Ütopya dergisi Eylül ayı sayısında(1) Arif
Tekin’in “İslam’da mut’a nikahı (ücretli cinsellik)” başlığı altında
kadınların durumunu ortaya koyan kapsamlı bir çalışmasına yer vermiş.
Tekin, mut’a nikahını bir tür ücretli cinsellik olduğunu ortaya koyuyor.
Elde ettiği sonuçlara Kur’an ve Hz. Muhammed’in icraatları üzerinden varıyor.
Bu durumu açıkça belirtmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yoksa, bu
sonuçlar, bir takım söylenti ve hurafelerden kaynaklanmıyor.
MUT'A NİKAHI YAŞANMIYOR MU
Arif Tekin'e göre, mut’a nikahına karşı olanlar bu ayetin
normal nikahtan söz ettiğini ve içinde geçen ücretten kastın da mehir olduğunu
iddia ediyorlar. Kur'an'da evlilikle ilgili ayetlerde hep nikah kelimesi
kullanıldığına dikkat çeken Tekin, evlenen kadına da verilmesi gereken
hediyenin adını sıdak ya da mehir olduğunu belirtiyor.
Oysa mut'a ile ilgili Nisa Suresi 24. ayette mehir- sıdak yerine ücret kelimesi
kullanılmasının altını çiziyor Tekin. Yine ilgili ayette nikah yerine meta
kökünden gelenistimta kelimesi seçilmesi de mut’a nikahının ücretli
cinsellik olmasının belirtisi sayılıyor.
Arif Tekin'in araştırmaları sonucu Hz. Muhammed mut'a
nikahı yani ücretli cinsellik için zaman zaman izin verdiğini, zaman zaman da
yasakladığını belirtiyor. Yasaklanan zamanlar bolluk zamanları yani erkeklerin
yeterince ve rahatlıkla kadın bulduğu zamanlar. İzin verilen zamanlar ise daha
çok savaş zamanları, yani erkeklerin karılarından uzak olduğu durumlar. Ancak
Hz. Muhammed, Kaza Umresi ve Veda Haccı’nda da mut’a nikahına izin verdiği
Tekin’in araştırmasında yer alıyor. Mut’a nikahı için savaş gerekmiyor, yeter
ki erkeğin kadın gereksinmesi olsun, hemen mut’a nikahı devreye giriyor.
Hz. Ömer zamanına kadar kesintilerle devam eder mut'a
nikahı. Bu ilişkilerde doğan çocukların sahipsiz kalması ve
mut’a nikahının şahitsiz yapılması nedenleriyle yasaklanır. Peki günümüzde
İslam ülkelerinde ve ülkemizde acaba mut’a nikahı yaşanmıyor mu?
Arif Tekin çalışmasında İslam'da cinselliğe bakış açısını
ortaya koymak açısından ilginç bir örnek veriyor. Önemli sahabilerden Ammar
b. Yaser bir gün stres içinde sanki suç işlemiş gibi alelacele evinden dışarı
fırlıyor. Nedenini soranlara "içerde kızımla başbaşa kaldım, belki şeytan
ona karşı bir şey yapmam konusunda beni yoldan çıkarır diye korktum. O yüzden
hemen dışarı fırladım" diyor. (2)
Bu nasıl sapık bir zihniyettir ki, Ammar b. Yaser'e
göre suçlu olan şeytandır. Allah korusun şeytan doldurur.
"CENNETLİK OLAMAZSINIZ"
Bu sapık ve çarpık zihniyetin geçmiş yüzyılllarda kaldığını
sanıyorsanız çok yanılırsınız. Arif Tekin’in çalışmasındaki bir başka örnek
durumu çok iyi açıklıyor;
Suudi Arabistan'ın şimdiki müftüsü Muhammed el-Arifi tv'de
şöyle diyor;
"baba da bir beşerdir, şaşabilir. O yüzden
güzel bir kız güzel bir elbise giyerek babasının yanında tek başına
kalmasın, ne olur ne olmaz."
Demek ki bir şey olma olasılığı var müftüye göre.
Böyle bir durumda suçlu olan baba değil kızıdır. Sonuçta nesne olarak
görülen kız giyinmesi ve davranışları konusunda uyarılıyor. Oysa burada özne
olan baba şeytanın dolduruşuna gelip bir şey yaparsa bu onun değil
şeytanın suçudur. Bu çarpık zihniyette dünya erkeklere güzel. Ne yapsan suç
değil!
Aynı müftü, Suriye'de İslam cihadı uğruna insanları katleden
el-Kaide ve el-Nusra üyeleri için kadınlara şöyle bir fetva verdi;
" bu mücahitlerin cinsellik ihtiyacını karşılayın ki
cennetlik olasınız.” Öyleyse, müftü öncelikle kendi kızını, bacısını,
karısını ya da karılarını bu kutsal göreve gönderseydi belki inandırıcı
olurdu.
Çarpık ve sapık zihniyetin icraatları bunlarla bitmiyor.
Tekin’den bir başka örnek de, Şeyh Nasır el Ömer Şia karşıtı yayınlar
yapan "Visal" kanalında yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Silahlı mücahitler, namahrem mücahit (!) kadınlar
bulamıyorlarsa, o zaman kendi mahremleri (anneleri, kız kardeşleri, kızları,
teyzeleri, halaları…) ile evlilik akdi kıysınlar...”
İnsanın tüylerini ürpereten bu açıklamalara diyecek bir şey
bulmak gerçekten çok zor. Selefi Şeyhi Nasır el Ömer daha önce de yayınladığı
fetvasında “Şia ve Alevi kızlarının esir alınarak cihatçı gruplar arasında adil
bir şekilde paylaşılması fetvasını” vermişti.(3)
İslam’ın kadına insan gözüyle bakmadığı bir nesne olarak
yalnızca erkeği eğlendirme ve hizmet etme amaçlı kullanmak istediği açıkça
anlaşılıyor. Ülkemizdeki kadınlara ilişkin son değişikliklerden biri de lise
öğrencilerinin evlenmesin mümkün kılınması. Lisede eğitimini sürdüren gençlerin
evlenmesi yasaktı, evlenirse okulla ilişiği kesilirdi. –Di’li geçmiş zaman
kullanıyorum çünkü, artık evlenen lise öğrencileri açık liseye
aktarılacak, böylece evlenme engeli kalkmış olacak. Daha çok lise çağında kız
öğrencilerin hedef alındığı bu uygulamayla kadınlar bir kez daha eve hapsedilme
tuzağı ile karşı karşıya kalıyorlar.
Ülkemizde, din baskısını aynı zamanda mahalle baskısı olarak
da daha çok hissettiğimiz şu günlerde haklarımızın değerini bilmeli ve
kaybetmemeliyiz. Kadınların yapacak daha çok işi var.
Rana Ulaş
Odatv.com
1. Bilim ve Ütopya, Aylık Bilim, Kültür ve Politika
Dergisi, sayı:231, Eylül 2013, İstanbul
2. Serahsi, Mebsut, İstihsan bölümü, c.10/150
3. Ahlulbeyt Haber Ajansı
0 yorum:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.