ÖZLÜ SÖZ

İnsanın kıçına bir tekme birçok sözcükten daha çok anlam ifade eder. - ATLAS

Popüler Yayınlar

DOKUZUNCU GEZEGENİN PEŞİNDE

1 Haziran 2018 Cuma


DOKUZUNCU GEZEGENİN PEŞİNDE

MICHIGAN ÜNİVERSİTESİNDEN BİR DOKTORA ÖĞRENCİSİ, güneş sistemimizin Neptün ötesi kısmının parçası olabilecek bir dokuzuncu gezegen fikrini destekleyen iki kanıt buldu.

Bazıları Dokuzuncu Gezegen adı verilen bu tartışmalı gezegenin varlığını, Neptün Ötesi Cisimler’in (İngilizcede TNO) davranışlarına bakarak tahmin ediyor. Bu nesneler Plüton’dan daha küçük olan ve Güneş-Neptün ortalama mesafesinden çok daha uzakta Güneş etrafında dönen kayalık gök cisimleri. Fakat Güneş’e ortalamada Dünya’dan 250 kat daha uzak olan Neptün Ötesi Cisimler’in birçoğu aynı yöne bakıyor. Gökbilimcilerin Dokuzuncu Gezegen’in varlığına ilişkin tahminlerde bulunması da bu yüzden.

Gökbilimciler bu cisimlerin Dokuzuncu Gezegenin etkisiyle şu anki yörüngelerine girmeleri için, bir milyar yılı aşkın süredir güneş sisteminde olmaları gerektiğini söylüyor. Ancak bazı gökbilimciler bu zaman zarfında söz konusu cisimlerin bir kısmının birbirine çarparak bir başka gezegen oluşturmasının, Güneşe çarpmasının ya da başka gezegenlerin kütleçekim etkisiyle uzaya savrulup gitmesinin gerektiği görüşünde.

Gökbilim bölümünde lisansüstü öğrencisi olan Juliette Becker önderliğindeki çalışma geniş bir bilgisayar simülasyonu kümesinden oluşuyor ve TNO'lara ilişkin iki bulguyu açığa çıkarıyor. Birincisi, araştırmacılar Dokuzuncu Gezegenin TNO’ların yok olmasını ya da güneş sistemi dışına fırlamasını önleyerek güneş sistemine şu anki halini verdiğini düşünüyor. İkincisi, simülasyonlar "rezonans sıçraması” denen bir süreçle TNO’ların kararlı yörüngeler arasında sıçradığını öngörüyor. Bu süreç TNO’ların güneş sistemi dışına fırlamasını engelliyor.

Bu konuda yapılmış başka çalışmalar da var. Örneğin iki yıl önce California Teknik Üniversitesi (Cal- tech) gökbilimcileri de güneş sistemimizin dokuzuncu gezegeni sayılabilecek büyük bir gezegenin güneş yörüngesinde dönme olasılığını öne sürmüşlerdi. Onların tahmini, güneş sisteminin sınırında dolaşan buzlu nesnelerin yörüngesinin büyük kütleli bir cismin kütleçekimiyle bozulduğuna ilişkin gözlemlere dayanıyordu. Caltech araştırmacıları çok uzaktaki bu gezegenin Dünyanın kabaca dört katı büyüklükte ama ıo katı kütleye sahip olması şartıyla bu tuhaf durumun açıklanabileceği görüşündeler. Böyle bir gezegenin çok uzakta olması ve Güneş etrafındaki bir turunu 10.000 ila 20.000 yılda tamamlaması gerekiyor. Caltech ekibi bu ilk bulguların ardından gezegene ilişkin başka kanıtlar da yayımlayarak, güneş sistemimizdeki gezegenlerin dönüşü üstünde de rol oynamış olabileceğini iddia etti. Örneğin, Kuiper Kuşağındaki tüm nesnelerin neden güneş sistemindeki her şeyin tersi yönde döndüğü bu biçimde açıklanabilir.

Araştırmacılar bunun için 2015 BP519 adındaki bir Neptün Ötesi Cismin davranışını örnek gösteriyor. Kısaca Caju adı verilen cisim bundan yaklaşık üç yıl önce keşfedildi ama yörüngesinin ne kadar sıra dışı olduğu daha yeni anlaşıldı. Caju'nun yörüngesi, bilinen gezegenlerin yörüngesel düzlemine neredeyse dikey. Bu bulguyu bu kadar ilginç kılansa, Dokuzuncu Gezegen fikrini ilk defa ortaya atan ekipteki araştırmacıların, böylesi bir nesnenin yörünge açısını tahmin etmek için hazırladıkları simülasyon. Söz konusu simülasyon, bulunan şeyle tamamen örtüşüyor.

Araştırmacılar Caju’nun keşfinden sonra yörüngesini hesaplamaya yönelik çabaların tümüyle sonuçsuz kaldığını belirtiyorlar. Ancak simülasyonlara dev bir gezegen eklenince bütün tutarsızlıklar ortadan kalkıyor. Bu durumda, geriye kalan tek şey gezegeni gerçekten bulmak.

Popular Science - Haziran 2018, Sayısından alınmıştır.



Continue Reading | yorum

FACEBOOK ADRES DEĞİŞİKLİĞİ

29 Ağustos 2017 Salı

FACEBOOK ADRES DEĞİŞİKLİĞİ



Bazı sebeplerden dolayı sayfa ve grubumuzu kapatmak durumunda kaldık. Yeni bir sayfa ve grupla, yeniden başlıyoruz, buyrun katılın....

SAYFA;

Continue Reading | yorum

BÜYÜK PATLAMADAN ÖNCE NE VARDI




BÜYÜK PATLAMADAN ÖNCE NE VARDI

Evrenin bir başlangıcı olduğu görüşüne herkes katılmıyor

Kozmologlar evrenin zamandan tümüyle bağımsız olduğuna, başının ya da sonunun olmadığına inanırdı. Bu akıllara durgunluk verici gelebilir, ama bilimsel zihinler için öylesi, evrenin belirli bir başlangıcı olmasının ne anlama geldiğini ya da bunun ne zaman olduğunu belirtmekten daha kolay. O yüzden de bazı fizikçiler, zamanın rolünü daha aza indirgeyen alternatif kozmoloji kuramları geliştirdiler. Bu kavramlar bir zamanlar çok moda olan, siyah ışıkta parlayan posterler kadar acayip. Durun bir saniye…

ÇOKLU EVRENİN ÇİÇEKLERİ

BAZI FİZİKÇİLERİN EVRENİN BAŞLANGICINA KAFAYI BU KADAR TAKMASININ NEDENİ, evrenin bir başlangıcı olduğunu düşündüren kanıtların çokluğu, iyi ama ya evrenimiz aslında sayısız çiçeğin açtığı toprak parçasını andıran ve zamandan muaf bir çoklu evrenin parçasıysa? Bu modelde her evrenin kendi büyük patlaması ve kendi zaman kavramı var. En popüler versiyonda ise her evrenin fizik kuralları bile kendine has olabilir. Sonsuz olasılıklar sonsuz sonuç doğurur. Kimileri bu teorinin yaşamı da açıkladığını söylüyor. Tek bir büyük patlamanın bildiğimiz anlamda yaşam için kusursuz koşullara sahip bir evren yaratabilmesi için, son derece şanslı olmamız gerekiyor. Ancak sürekli yeni evrenler meydana geliyorsa, bu kozmik komşulardan birinin tıpkı bizimkine benzemesi şaşırtıcı olmaz. Bu bahçedeki evrenler kendi kuralları uyarınca büyür ya da solup giderken, etraflarını saran çoklu evren bir başı ya da sonu olmadan devam edecektir. Değişimin ve zamandan muaflığın bu seçkin harmanı, birçok kozmoloğun hâlâ yudumladığı bir bitki çayı.

HER NABZA GÖRE ŞERBET

Büyük patlamayla ilgili bazı teoriler, orijinal teoriden daha rahat anlaşılır ve kabul görür nitelikte. En basit versiyonda, zamanın başlangıcı şu anda gözlemlediğimiz her şeyin atomdan küçük bir enerji topu halinde sıkıştığı, sonraysa dışarı doğru patladığı, belirli bir nokta, iyi de, bu noktanın öncesinde ne vardı? Bazı fizikçiler, örneğin Stephen Havvking, bu başlangıç noktasını ortadan kaldırıp belli bir 'patlaması" olmayan bir evren hayal ederek zamandan bağımsızlığı yaratmaya çalıştı.

Saati, varoluşun ilk anlarının kenarına kadar geriye alabilirsiniz ama öncesinde ne olduğunu sormak Kuzey Kutbuna geldikten sonra neden hâlâ kuzeye yürünebildiğini sormak gibi bir şey. Bizim tanımladığımız anlamda zaman, evren küçüldükçe anlamını yitiriyor. Asla tek bir noktaya indirgenecek kadar daralmıyor. Ne var ki fiziğin bu biçimde işlediğim ispatlayabilen henüz yok.

SABİT HAL

Büyük Patlama kuramı, evrenin patlayarak oluştuğunu ve hâlâ dışarı doğru genişlediğini öne sürüyor. O yüzden, patlama fikrinden kurtulabilmek için önce neden galaksilerin uzaklaştığını görebildiğimizi açıklamak şart. 1948’de gökbilimci Hermann Bondi, Thomas Gold ve Fred Hoyle, evreni büyüleyici havai fişek gösterilerinin sürekli meydana geldiği, yeni maddenin her an, her yerde oluştuğu bir yer olarak hayal ederek problemin etrafından dolaşmış oldular. Sabit hal modelinde evren büyüyor gibi gözükse de değişim aslında bir yanılsamadan ibaret. Evrendeki nesnelerin arası açılıyor, evet, ama bunun nedeni evrenin başlangıcındaki tek bir olay değil. Evren sürekli yeni madde yaratıyor ve yeni madde eski maddeyi dışarı doğru itiyor. Ancak 1960'larda büyük patlamadan arta kalan arka plan radyasyonunun keşfi bu fikri çürüttü. Çünkü sabit hal kuramı patlamadan sonra kalan bu parıltıyı açıklayamıyor.

ÇARPIŞMA

BÜYÜK PATLAMA NEDEN BAŞLANGIÇ OLSUN Kİ? Paul Steinhardt ve meslektaşları, evrenimiz küçücük zihinlerimizin algılayamayacağı beşinci bir boyutta sarsıldıkça patlamaların sürekli olarak meydana geldiğini iddia ediyor. Bildiğimiz uzayın ve zamanın tümü, adına "zar" (brane) denen dört boyutlu bir yüzeyin üstünde oturuyor. Bazen bu zar bir başka evrenin zarıyla çarpışıyor ve bu çarpışma, adına büyük patlama dediğimiz enerji patlamaları oluşturuyor. Söz konusu patlama(ların) enerjisini hâlâ kozmik arka plan ışıması olarak saptayabiliyoruz. Evrenler beşinci boyutta birbirinden uzaklaştıkça evren de genişliyor. Çarpışma ve ayrım döngüleri saykodelik bir dans halinde sonsuza dek sürüyor. Birçok kozmolog bu beşinci boyuta ilişkin kanıtları hiçbir zaman bulamayacağımızı düşünüyor ancak görünen o ki büyük patlamanın asıl başlangıç olmadığı fikrinin sonu gelmeyecek.

Popüler Science, Eylül 2017






Continue Reading | yorum

Uzayda İlk Ülke, Asgardia

14 Haziran 2017 Çarşamba

Uzayda İlk Ülke, Asgardia 


Uzaydaki ilk ülke Asgardia için tarih verildi

NTV, 14. 07. 2017

Uzayda Asgardia isimli bir ülke kurmayı hedefleyen proje için ilk adım atılıyor.

Tarihin ilk uzay ülkesi olmaya aday Asgardia’nın planları geçtiğimiz dönemde Fransa'nın başkenti Paris’te düzenlenen bir etkinlik çerçevesinde uluslararası bilim insanları tarafından açıklanmıştı. 

Yaklaşık 100.000 insanın Dünya yörüngesinde kurulacak olan bir uzay istasyonu için ilk adım atılıyor. 

Ekipten yapılan açıklamaya göre, proje kapsamında ilk uydu bu yılın yaz aylarında yörüngeye fırlatılacak. 

Kendi kural ve yasalarıyla yaşamasını öngeren uzay ülkesi Asgardia; meteor, uzay çöpü ve diğer tehditlere karşı Yeryüzü’nü korumaya çalışacak. 

İskandinav mitolojisinden tanrı Odin’in hüküm sürdüğü Asgard’dan esinlenilerek isimlendirilen ülke, resmi internet sayfasındaki bilgilere göre, “Yeryüzü’ndeki diğer ülkelerin kısıtlamalarından tamamıyla bağımsız, özgür bir ortam” teklifi sunacak. 

Asgardia’nın vatandaşlık başvuruları da şimdiden başlamış durumda. The Guardian’a konuşan proje lideri Dr. Igor Ashurbeyli, Asgard’lı olmak isteyen kişilerin yüzeydeki ülkelerine ait vatandaşlıklarından vazgeçmek zorunda olmayacaklarını belirtiyor.

Uluslararası anlaşmalar kapsamında Başvuru sayısı 100.000’i geçtiği takdirde Birleşmiş Milletlere devlet statüsü için de başvuru önünde bir engel kalmayacak. 

Geçtiğimiz günlerde konuyla ilgili bir açıklama yayınlayan ekip, başvuru sayısının yarım milyonu geçtiğini duyurmuştu. 

Uluslararası yasaların ise uzayda yeni bir devletin kurulması gibi ilk defa dillendirilen bu isteğe nasıl cevap vereceği henüz cevap bulmuş değil.








Continue Reading | yorum

Dünya kendi çevresinde dönerken atmosferi de dönüyor mu?

12 Haziran 2017 Pazartesi



Dünya kendi çevresinde dönerken atmosferi de dönüyor mu?

Dönmeseydi hiç dinmeyen yıkıcı kasırgalara maruz kalırdık.

Atmosfer yerçekiminden bağımsız gibi görünse de aslında öyle değil. Dünya'nın kütleçekim etkisi, atmosferinin de kendisiyle birlikte dönmesine yol açıyor. Hava molekülleri yerçekiminden bağımsız değil. Ayrıca Dünya ile beraber dönmeseydi, yeryüzünde hiç dinmeyen, son derece güçlü kasırgalara katlanmak zorunda kalırdık.

Ancak atmosferin farklı katmanlarında dönüş hızı değişiklik gösterebilir. Örneğin 200 kilometrenin üstündeki ince atmosfer tabakası Dünya'dan daha hızlı dönüyor. Benzer bir duruma Venüs atmosferinde de rastlandı. Kendisinden 60 kat hızlı dönen atmosferi bilim insanlarını şaşırtan Venüs, Dünya'ya oranla öyle yavaş dönüyor ki kendi çevresinde ki bir turunu tamamlaması 243 gün sürüyor. Yani bir Venüs günü, 243 Dünya gününe eşit. Ancak atmosferinin bir tam turu tamamlaması sadece 4 gün sürmekte. Bunun sebebi henüz çözülebilmiş değil.

Popular Science Haziran 2017




















Continue Reading | yorum

Atomun %99,9 u boş olduğuna göre nesneler nasıl böyle sert ve sağlam olabiliyorlar?

18 Mayıs 2017 Perşembe



Atomun %99,9 u boş olduğuna göre nesneler nasıl böyle sert ve sağlam olabiliyorlar?

Atomun yapısı öyle tuhaf ki insan bu soruyu sormadan edemiyor. Çünkü atomun %99,9'u boş. Atomu oluşturan parçacıkların tamamı onun sadece %0,1'ine karşılık geliyor. Ayrıca nesneleri oluşturan atomların her biri arasında da muazzam boşluklar var. Ama biz bunu böyle algılamıyoruz. Sonuçta gördüğümüz her şey %99,9 oranında "hiçlikten" ibaret.

Ünlü fizikçi Richard Feynman, "Klasik fiziğin bakış açısıyla değerlendirirsek, atomların var olmasının tümüyle imkânsız olduğunu görürüz" demişti. Atom çekirdeğinin çevresinde çılgınca dans eden elektronlar, kuantum mekaniğiyle açıklandığı üzere dalga özelliğine de sahip. Parçacığın kütlesi ne kadar küçükse bu kuantum dalgası o kadar büyür. Büyük cisimler bu nedenle dalga davranışı sergilemez çünkü onların dalgaları dikkate alınmayacak kadar küçüktür. Ama elektron doğadaki en küçük parçacıklardan biri. Bu yüzden doğadaki en büyük kuantum dalgalarına sahip.

Dalga, yayılma özelliği gösteren bir şey olduğu için sıkıştırılıp atomun çekirdeğine sığdırılamaz. Elektronun dalgaları öyle büyük bir alan kaplar ki tam da bu nedenle atomun yüzde 99,9'u boş olmak zorunda. Çünkü elektronların dalgaları böyle geniş bir hareket alanına ihtiyaç duyar.

Feynman'ın bu soruyu kısaca yanıtlayan ünlü bir sözü daha var: "Bir masayı ya da çevremizdeki her şeyi elle tutulur hale getiren, elektronların asla birbiri üzerine binmiyor oluşudur." Elektronlar, çekirdek çevresinde çılgınca dans ediyormuşçasına dönseler de birbirlerine çarpmaz, karmaşa yaratmaz, birbirleri üstüne yığılmazlar. Bu, farklı atomların elektronları arasında da geçerli olan bir kural. Siz masaya dokunduğunuzda parmaklarınızdaki elektronlarla masanın elektronları asla birbirlerine dokunmazlar. Çünkü bir atomun elektronları başka bir atomun elektronlarına yaklaşınca hepsinin yörünge dansları değişir. Özetle iki atomu birbirine yaklaştırdıkça tüm elektronlar yüksek enerji seviyesine geçer ve parmak atomlarınızı masa atomlarına doğru biraz daha yaklaştırmak için gereken enerji kas gücünüzün çok ötesindedir. Bu nedenle parmaklarınızın altında bir direnç hissedersiniz. Bu da masayı sert bir nesne gibi hissetmenizle sonuçlanır.

Popular Science Mayıs 2017











Continue Reading | yorum

Yapay zeka 12 yıl içinde insan kadar zeki olacak

20 Mart 2017 Pazartesi


Yapay zeka 12 yıl içinde insan kadar zeki olacak

NTV, 17. 03. 2017

Gelecek yıllarda makinelerin insan hayatındaki etkisi üzerine açıklamalarda bulunan Google çalışanı Ray Kurzweil, yapay zekanın 12 yıl içinde insanlardaki zeka seviyesine ulaşacağını iddia etti.

2029 yılına geldiğimizde yani 12 yıl sonra yapay zeka insanlardaki zeka seviyesine ulaşacak.
Bu iddianın sahibi ABD merkezli teknoloji devi Google' ın Baş Mühendisi Ray Kurzweil ABD'nin Teksas eyaletinde düzenlenen SXSW'de konuşma yapan Kurzweil, yapay zekanın insan hayatına etkisi hakkında da ilginç açıklamalarda bulundu. 

Makinelerin insanoğlunu daha zeki yapacağı öngörüsünde bulunan Kurzweil'e göre, beyin hemisferinin en dış tabakası olan, bilinçli düşünme ve dil gibi yüksek fonksiyonların yürütülmesinde görev alan Neokorteks, 2030'lu yıllara geldiğimizde makinelere bağlanabilecek. 

Başka bir deyişle insan beyni makinler ile birlikte çalışacak. Kurzweil, bunun insanoğlunu şimdikinden daha zeki yapabileceği görüşünü dile getirdi. 

HAWKING VE MUSK UYARMIŞTI

Ancak yapay zeka ile ilgili herkes Kurzweil kadar pozitif bir gelecek senaryosu sunmuyor. Tesla ve SpaceX ile teknoloji dünyasında hatırı sayılır bir yer edinen Elon Musk, ve İngiliz fizikçi Stephan Hawking, geçtiğimiz dönemde farklı zamanlarda yaptıkları açıklamalar ile yapay zekanın insanoğlunun sonunu getirebileceği uyarısında bulunmuşlardı. 













Continue Reading | yorum
 
Copyright © 2011. ATLAS . All Rights Reserved
Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
Template Modify by Creating Website. Inpire by Darkmatter Rockettheme Proudly powered by Blogger