Piyango
Piyango ne kadar çok katılımcı olursa olsun her zaman birine çıkar. Sonunda birisi mutlaka kazanır; mucize olsa da olmasa da.
Başlangıçta tek iplikli kısa DNA kodları vardı. Yaşam dünyada aynı bir hücre çorbasına benzeyen denizlerde tek hücreli canlıların içlerinde barındırdıkları tek zincirli kısa DNA lardan ibaretti. Bu çorbada milyonlarca yılda çoğalan sayılamayacak kadar çok tek hücreli canlılar birbirleri ile hücre zarı vasıtasıyla temas etmekteydiler. Zaman zaman yırtılan hücre zarlarından birbirlerine DNA geçişleri yaşanmaktaydı. Bir hücreden diğerine geçen kısa boylu DNA lar geçiş yaptıkları hücrenin DNA sına eklenerek daha uzun boylu DNA ların oluşmasına sebep oluyorlardı. Bu fenomen günümüzde laboratuar ortamında halen gözlemlenebilmektedir. Bir süre sonra dış zarı içeri doğru açılan ve dış zarı dışa çıkıntılı hücreler daha çok sayıda birbirlerine DNA transferi yapmaya başladılar. Dna sını veren hücre boş kalıp ölüyor, alan hücre ise yeni DNA yı kendisininkiyle birleştirerek hayatını daha karmaşık bir canlı olarak sürdürüyor ve bölünme aşamasında bu yeni haliyle çoğalıyordu. Böylece daha karmaşık ve uzun tek iplikçikli DNA ların oluşması gerçekleşti. Yani dünyada kendi çapında ilk seks hareketleri başlamış oldu.
Bundan bir adım sonra bazen içeri transfer edilen DNA ların bazıları geldikleri yerdeki DNA ların ucuna değil yanına eklendiler. Tek iplikçikli DNA lı hücrelerden, çift sarmallı DNA lı hücrelere doğru bir çeşitlenme görüldü. Bu hücrelerin bazıları bölünürken çiftli DNA sarmallarının bir kanadı eski hücrede bir kanadı da yeni oluşan hücrede kalıyordu. Böylece çift sarmaldan tek sarmala düşen hücreler yine dışarıdan içeri DNA transferlerine imkan tanıyor ve çift sarmal halini geri alıyorlardı. Seks gelişmeye başlamıştı. Bir anlamda pozisyon zenginlikleri başlamıştı.
Günümüzde bizler de dahil halen bu sistem kullanılmaktadır. Üreme hücrelerimiz önce bölünerek çift sarmallı hücrelerden tek iplikçikli hücrelere dönüşür. Polen, sperm ve yumurta gibi yapılara. Daha sonra iki tek iplikçikli DNA ya sahip hücreden alıcı ve verici olanı çarpışarak, temas ederek DNA transferini gerçekleştirir. Son basamakta da yeni oluşan çift sarmallı hücre bölünerek çoğalır ve yeni nesiller ürer.
Milyarlarca yıllık zaman da (Bu sürenin ne kadar olduğunu insanoğlu çok zor kavrayabilmektedir) neredeyse sonsuz sayıda ihtimalin hepsine uygun şekilde denk gelen DNA dizimleri gerçekleşmiştir. Ve yalnızca ortam şartlarına yani doğa şartlarına uygun olanlar kendilerini tekrar tekrar çoğaltmayı başarmıştır. En basitten başlayarak yavaş yavaş karmaşıklaşan hücre kolonileri ve organizmalar bir gün gelmiş dış ortamda kendilerine uygun ortam şartlarına doğru tercihler yapabilme aşamasına varmış, bilinçli bir şekilde ihtiyaç duyduğu maddeleri toplamaya yani yemek yemeye, su içmeye başlamıştır. Yemek yemesi onun kendisinden başka bir dış ortam olduğunu fark etmesine ya da yanılgısına düşmesine sebep olmuştur. Önce dış ortamın farkına varan canlı bir süre sonra kendisinin farkına varmıştır. Farkındalığın en üst düzeye çıkması insanın görülmesine kadar sürmüştür.
Ve… İnsan dünyanın oluşumundan 4.5 milyar yıl, dünyada ilk canlı hücrenin görülmesinden 4 milyar yıl sonra kendisinin ve doğanın farkına varmıştır. Bu farkındalık gerçekleştiğinde ise gördüğü ilk şey çok çok çok çok karmaşık canlı hücre sistemleri, kolonileri olmuştur. Hiçbir şeyin durduk yere bu kadar karmaşık şekilde aniden ortaya çıkamayacağı yönünde yaptığı doğru saptama onu Tanrı fikrine götürmüştür.
İnsanın bir tek ufak yanılsaması vardır. O da şudur: Bugünkü çok çok çok karmaşık canlı yapıları birden bire değil 4 milyar yılda yavaş yavaş yavaş yavaş , en basitten en karmaşığına acımasız doğa şartları eleğinden geçerek ulaşmıştır. 4.000.000.000 yıldır bizim canlı dediğimiz protein yapıları dünyada yaşıyorlar ve sürekli hayatta kalma sınavında kaybedeni oynuyorlar. Yüz binlerce kez, milyarlarca kez, trilyonlarca kez yapılmış olan bu sınavlar da bizler yalnızca hep kazananların torunlarının torunları olma şerefine erişmiş yaratıklarız sadece.
Başlangıçta tek iplikli kısa DNA kodları vardı. Yaşam dünyada aynı bir hücre çorbasına benzeyen denizlerde tek hücreli canlıların içlerinde barındırdıkları tek zincirli kısa DNA lardan ibaretti. Bu çorbada milyonlarca yılda çoğalan sayılamayacak kadar çok tek hücreli canlılar birbirleri ile hücre zarı vasıtasıyla temas etmekteydiler. Zaman zaman yırtılan hücre zarlarından birbirlerine DNA geçişleri yaşanmaktaydı. Bir hücreden diğerine geçen kısa boylu DNA lar geçiş yaptıkları hücrenin DNA sına eklenerek daha uzun boylu DNA ların oluşmasına sebep oluyorlardı. Bu fenomen günümüzde laboratuar ortamında halen gözlemlenebilmektedir. Bir süre sonra dış zarı içeri doğru açılan ve dış zarı dışa çıkıntılı hücreler daha çok sayıda birbirlerine DNA transferi yapmaya başladılar. Dna sını veren hücre boş kalıp ölüyor, alan hücre ise yeni DNA yı kendisininkiyle birleştirerek hayatını daha karmaşık bir canlı olarak sürdürüyor ve bölünme aşamasında bu yeni haliyle çoğalıyordu. Böylece daha karmaşık ve uzun tek iplikçikli DNA ların oluşması gerçekleşti. Yani dünyada kendi çapında ilk seks hareketleri başlamış oldu.
Bundan bir adım sonra bazen içeri transfer edilen DNA ların bazıları geldikleri yerdeki DNA ların ucuna değil yanına eklendiler. Tek iplikçikli DNA lı hücrelerden, çift sarmallı DNA lı hücrelere doğru bir çeşitlenme görüldü. Bu hücrelerin bazıları bölünürken çiftli DNA sarmallarının bir kanadı eski hücrede bir kanadı da yeni oluşan hücrede kalıyordu. Böylece çift sarmaldan tek sarmala düşen hücreler yine dışarıdan içeri DNA transferlerine imkan tanıyor ve çift sarmal halini geri alıyorlardı. Seks gelişmeye başlamıştı. Bir anlamda pozisyon zenginlikleri başlamıştı.
Günümüzde bizler de dahil halen bu sistem kullanılmaktadır. Üreme hücrelerimiz önce bölünerek çift sarmallı hücrelerden tek iplikçikli hücrelere dönüşür. Polen, sperm ve yumurta gibi yapılara. Daha sonra iki tek iplikçikli DNA ya sahip hücreden alıcı ve verici olanı çarpışarak, temas ederek DNA transferini gerçekleştirir. Son basamakta da yeni oluşan çift sarmallı hücre bölünerek çoğalır ve yeni nesiller ürer.
Milyarlarca yıllık zaman da (Bu sürenin ne kadar olduğunu insanoğlu çok zor kavrayabilmektedir) neredeyse sonsuz sayıda ihtimalin hepsine uygun şekilde denk gelen DNA dizimleri gerçekleşmiştir. Ve yalnızca ortam şartlarına yani doğa şartlarına uygun olanlar kendilerini tekrar tekrar çoğaltmayı başarmıştır. En basitten başlayarak yavaş yavaş karmaşıklaşan hücre kolonileri ve organizmalar bir gün gelmiş dış ortamda kendilerine uygun ortam şartlarına doğru tercihler yapabilme aşamasına varmış, bilinçli bir şekilde ihtiyaç duyduğu maddeleri toplamaya yani yemek yemeye, su içmeye başlamıştır. Yemek yemesi onun kendisinden başka bir dış ortam olduğunu fark etmesine ya da yanılgısına düşmesine sebep olmuştur. Önce dış ortamın farkına varan canlı bir süre sonra kendisinin farkına varmıştır. Farkındalığın en üst düzeye çıkması insanın görülmesine kadar sürmüştür.
Ve… İnsan dünyanın oluşumundan 4.5 milyar yıl, dünyada ilk canlı hücrenin görülmesinden 4 milyar yıl sonra kendisinin ve doğanın farkına varmıştır. Bu farkındalık gerçekleştiğinde ise gördüğü ilk şey çok çok çok çok karmaşık canlı hücre sistemleri, kolonileri olmuştur. Hiçbir şeyin durduk yere bu kadar karmaşık şekilde aniden ortaya çıkamayacağı yönünde yaptığı doğru saptama onu Tanrı fikrine götürmüştür.
İnsanın bir tek ufak yanılsaması vardır. O da şudur: Bugünkü çok çok çok karmaşık canlı yapıları birden bire değil 4 milyar yılda yavaş yavaş yavaş yavaş , en basitten en karmaşığına acımasız doğa şartları eleğinden geçerek ulaşmıştır. 4.000.000.000 yıldır bizim canlı dediğimiz protein yapıları dünyada yaşıyorlar ve sürekli hayatta kalma sınavında kaybedeni oynuyorlar. Yüz binlerce kez, milyarlarca kez, trilyonlarca kez yapılmış olan bu sınavlar da bizler yalnızca hep kazananların torunlarının torunları olma şerefine erişmiş yaratıklarız sadece.
Annenin dölyatağına düştüğünde milyarlarca spermden birisiydin ve yarışı kazandın. Sen kazanamasaydın da başka birisi kazanacaktı. Senin için olan mucize doğa için basit bir rutindir. Biz sadece 15 milyar yıllık uzay tarihinin kapsadığı zaman içinde, evrendeki trilyonlarca yıldız sisteminin içindeki küçük bir yıldız sistemindeki gelmiş geçmiş trilyonlarca trilyonlarca canlıdan yalnızca bir tanesiyiz o kadar
Piyango ne kadar çok katılımcı olursa olsun her zaman birine çıkar. Sonunda birisi mutlaka kazanır; mucize olsa da olmasa da.
Piyango ne kadar çok katılımcı olursa olsun her zaman birine çıkar. Sonunda birisi mutlaka kazanır; mucize olsa da olmasa da.
0 yorum:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.