OSMANLI’NIN ÇÖKÜŞÜ
Osmanlıyı Çökerten Dış Borç Süreci Kırım Savaşı'yla Başlar
"Resmi tarih" anlayışımızın yanlış değerlendirdiği
olaylardan biri de Kırım Savaşı'dır.
1853'te başlayıp 1856'da biten bu savaş, genellikle
"resmi tarih" tarafından, Osmanlı'nın Ruslara karşı kazandığı bir
zafer ve imparatorluğu yeniden Avrupa'nın büyük devletleri arasına sokan bir
olay olarak görülür.
Oysa durum bambaşkadır:
Kırım Savaşı, Osmanlı'nın mali, siyasi ve fiili çöküş sürecine
yol açan mekanizmayı yani dış borç batağını başlatan ve böylece sonuç olarak
imparatorluğun tarih sahnesinden silinmesine yol açan savaştır.
Kırım Savaşı'nın Ardında Dönen Dolaplar
Savaş aslında hem bir Rus saldırısı hem de bir
İngiliz-Fransız kışkırtması sonunda başlamıştır.
1774'teki Küçük Kaynarca Antlaşması'yla, Rus Çarı'na
Osmanlı'nın Ortodoks tebaasının koruyuculuğunun verilmesiyle doruk noktasına
ulaşan Rus-lngiliz rekabeti, araya Fransızların da girmesiyle, Kırım Savaşı'na
yol açmıştır.
Anlaşmazlık konusu da çok ilginçtir:
Günümüzdeki "Küresel Terörün" kaynağı olan
Ortadoğu Sorunu ve Kudüs'ün yönetimi yatar Kırım Savaşı'nın altında.
Osmanlı İmparatorluğu Kudüs'teki hizmetlerin görülmesinde
Katolik Hıristiyanlarla Ortodoks Hıristiyanlar arasında bir denge
gözetmektedir.
Rusya bu hizmetler konusunda Ortodokslara haksızlık
edildiğini öne sürer ve belli ayrıcalıklar ister.
Fransa ise Kudüs'teki hizmetlerin Katolikler tarafından
yerine getirilmesinde ısrarlıdır. İki ateş arasında kalan Osmanlı İmparatorluğu,
Hıristiyanlar bakımından kutsal olan yerlerin Müslümanlar için de mukaddes
olduğunu belirtir ve hizmetlerin Müslümanlarca yerine getirilmesine karar
verir.
İşte bu noktada Osmanlı'nın paylaşılması anlamını taşıyan
"Doğu Sorunu" fiilen gündeme gelir; Rusya, ingiltere'ye Osmanlı
lınparatorluğu'nun paylaşılmasını önerir.
Bu öneride Osmanlı Imparatorluğu'nu bundan sonra
betimleyecek olan "Hasta Adam" deyimi de kullanılmıştır.
Rusya'nın Güneye inmesinden çekinen ingiltere bu gizli öneriyi
Osmanlılara haber verir.
Sonunda Rusya, kutsal yerlerin yönetiminde Ortodokslara «incelik
verilmesi isteğini bir ültimatom ile Osmanlı İmparatorluğu'na bildirir.
Osmanlıların buna yanıtı, Ortodoksların konumlarının Fatih
ve Kanuni dönemlerindeki fermanlarla belirlendiği ve bu fermanların dışına
çıkılamayacağı biçiminde olur.
Bu karar Rus ültimatomunun reddi anlamına gelmektedir; Rus
Çarı bu yanıta "Sultan'ın elini yanağımda hissediyorum," diyerek
tepki verir ve savaş başlar.
Doğu Sorunu
Aslında olay temelde "Doğu Sorunu" adıyla bilinen,
Osmanlı lınparatorluğu'nun paylaşılma sorunudur.
İmparatorluk üzerindeki iddialarını, Osmanlıların Hıristiyan
tebaası üzerindeki ayrıcalıklar ve oyunlarla sürdürmek isteyen Batılı ülkeler,
kendi aralarında anlaşamadıkları için, Osmanlı'yı da birbirlerine karşı kışkırtmaktadırlar.
"Doğu Sorunu", Osmanlı üzerinde emelleri olan
Fransa, İngiltere, Prusya (Almanya) ve Rusya arasında rekabete yol açmıştır.
Kırım Savaşı'nın çıktığı dönem Tanzimat Osmanlılarının İngiliz nüfuzu altına girmesinden rahatsız olan Rusya'nın bu nüfuzu kırmak için büyük çabalar gösterdiği bir dönemdir.
1838 Osmanh-İngiliz Ticaret Antlaşması ve bunu izleyen 1839
Gülhane Hattı Hümayunu yani Tanzimat Fermanı, Osmanlı İmparatorluğu'nu büyük
ölçüde İngiliz nüfuzu altına sokmuştur; Rusya bu durumdan çok rahatsızdır.
İşte Kırım Savaşı da böyle bir rekabete dayalıdır.
Savaş Rusya'nın, Ortodoks tebaanın hakları bahanesiyle
Romanya'yı (Eflak-Buğdan) işgal ederek Osmanlı'ya saldırması sonucunda çıkmış,
İngiltere ile Fransa'nın ve sonradan Sardunya Krallığı'nın (Piyemonte), İmparatorluğa
destek vermesiyle devam etmiştir.
Yani her ne kadar süreç olarak İngiltere'nin Osmanlı'yı
Rusya'ya karşı kışkırtması söz konusu ise de Ruslar da Osmanlı üzerindeki İngiliz
etkisini kırmak ve kendi nüfuzlarını geliştirmek için kullandıkları Ortodoks
tebaayı bahane ederek, savaşı başlatan taraftır.
(İkinci Dünya Savaşı sonrasında Stalin'in Boğazlar'da ortak
savunma ve üs, Kars ve Ardahan'dan toprak isteklerini ileri sürerek, Türkiye
Cumhuriyeti'ni Batı'ya mahkûm ettiğini ilerde ele alacağım. Öyle anlaşılıyor
ki, Rus-Sovyet açgözlülüğü zaman zaman ortaya çıkmakta ve hem Osmanlıların hem
de Türkiye'nin Batı'ya daha fazla yakınlaşmasına, hatta Batı ile bütünleşmesine
yol açmaktadır. Siz isterseniz bu satırları "Batı emperyalizmine kurban
etmektedir" diye de okuyabilirsiniz. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu'nun ya da
Türkiye Cumhuriyeti'nin yardım istemek için Batı'ya başvurmasıyla başlayan,
yani eşitlikçi olmayan bir ilişki, ne yazık ki sonuç olarak sömürülmeye yol
açmaktadır.)
Kırım Savaşı'nın Özellikleri
Kırım Savaşı özellikle İngilizlerin anılarıyla tarihe geçmiş
pek çok olayın kaynağı olur.
Örneğin ünlü "Lambalı Kadın" Florance Nightingale,
bu savaşta hemşireliğin simgesi haline gelir.
Fotoğraf makinesinin ilk kez kullanıldığı savaş da Kırım
Savaşı'dır.
Florance Nightingale'in bu denli ünlü olması, savaş
sırasında çekilen fotoğraflarına da bağlanabilir.
Komutanlar arasındaki rekabet, ünlü Hafif Süvari Alayı
efsanesi hep İngiliz kaynaklarının tarihe mal ettiği malzemelerdir.
Bu savaş Osmanlıları da çok etkilemiştir:
Örneğin Namık Kemal'in ünlü Vatan yahut Silistre oyunu, Silistre
Kalesi'ni savunan 10.000 Osmanlı askerinin, 80.000 kişilik Rus ordusunu perişan
eden efsanevi zaferi üzerinedir.
Kırım Savaşı'nın ilginç yönlerinden biri de, daha Fransız ve
İngilizler savaşa girmeden önce, Rusların Sinop'taki 12 gemilik Osmanlı filosunu
basıp gemileri batırması, kenti yakıp yıkmasıdır. Bu baskında 6 tane de ticari
gemi batırılmış, 2000'den fazla Osmanlı askeri şehit olmuş, Sinop'ta 2500 ev
oturulamayacak hale gelmiş, sivil halktan da ölenler olmuştur.
Bu baskın Avrupa basınında büyük yankılar uyandırmış, Fransa
ve İngiltere'nin savaşa girmesi kolaylaşmıştır.
Mustafa Reşit Paşa'nın bilhassa eski gemilerden oluşan bir
donanmayı Sinop'a yolladığı, bunun, Fransa ve ingiltere'yi savaşa sokmak için
bir oyun olduğu rivayet edilir; aynen Amerikalıların Pearl Harbour baskınını
bilmelerine karşın, bu baskını önlemeyerek, ikinci Dünya Savaşı'na girmek için
kamuoyunu etkilemekte kullandıklarına ilişkin rivayetler gibi.
Her savaş kendi oyunlarını efsanelerini ve rivayetlerini de
birlikte getirmektedir.
Kırım Savaşı da böyle bir savaştır.
Örneğin, İngilizlerin Osmanlıları Rus savaşıyla meşgul
ederken Hindistan'daki Müslüman Gürganiye (Babürler) Devleti'ni ortadan
kaldırdıkları ve Hindistan'a tümüyle el koydukları da öne sürülen yorumlardan
biridir.
Kırım Savaşı'nın hiç üzerinde durulmayan bir sonucu da bu
savaş dolayısıyla Ege adalarına ve Anadolu'ya gelen ingilizlerin arkeolojik
yağmayı hızlandırmış olmalarıdır..
Tarih bilinci gelişmemiş Osmanlı yönetimini ikna eden İngilizler
pek çok arkeolojik eseri İngiltere'ye götürmüşlerdir.
Borçlanma Başlıyor
Kırım Savaşı'ndan çok önce İngiltere, Osmanlı
Imparatorluğu'na borç verme girişiminde bulunmuş, bunun için özel çabalar göstermiş
ama yetkilileri ikna edememişti.
Şimdi bu tarih derlememizde bir başka tarihi belgeden alıntı
yapalım:
2002'de seçimleri kazanan AKP tarafından kurulmuş olan 58.
hükümette Kültür Bakanı olan, bir süre sonra yine AKP tarafından kurulan 59.
hükümette Milli Eğitim Bakanlığı'na getirilen Doç. Hüseyin Çelik, 1999 yılında
DYP Van milletvekilidir.
O zamanlar, bugün bir üyesi olduğu AKP hükümetinin tümüyle
bağımlı bulunduğu IMF'in programlarına çok karşıdır.
2000 yılı bütçesi üzerinde, 1999 yılında, mensup olduğu DYP
grubu adına Meclis'te yaptığı konuşmada o zamanki hükümetin dış borç
politikasını eleştirir ve "ibret olsun" diye Osmanlı'nın dış borç
sürecinin nasıl başladığını anlatır.
Bu belge hem Osmanlı imparatorluğu'nun dış borç serüveninin
nasıl başladığını anlatması hem de güncel bir politikacının parti değiştirdiği
zaman düşüncelerinin de nasıl değiştiğini göstermesi bakımından çok ilginçtir:
"Osmanlı Devleti, 19. asrın başına kadar kesinlikle dış
borç almadan devam etmiştir. İlk defa, 1828'deki Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra
yapılan anlaşma gereği, Osmanlı Devleti, Rusya'ya çok ciddi bir maddi tazminat
ödemek zorunda kalmıştır; bundan dolayı da para bulması gerekmektedir. Bunu
fırsat bilen İngiliz ve Fransız sermayedarlar hemen devreye girerek, Osmanlı
Devleti'ni borçlandırmak için özel bir gayret içerisine girmişlerdir.
"Osmanlı Devleti'nin borçlanma serüvenini anlatan İngiliz
diplomat David Urquhart der ki: Osmanlı Devleti'ni borçlandırma görevi bana
verildi, İngiliz sermayedarlarının ve ingiliz hükümetinin bana verdiği talimat
şu şekildeydi: Mutlak surette git İstanbul'a ve sana teklif ettiğimiz borçları,
Osmanlı Devleti'ne, yöneticilerine kabul ettir, İstanbul'a geldim. O gün, maliyeden
sorumlu olan nazır Akif Paşa'ydı. Ben, çok ısrar ettim; Osmanlı Devleti'nin
büyük bir tazminat ödemek zorunda kaldığını ve kendilerine dış borç vermek
istediğimizi söyledim. Akif Paşa bana dedi ki: Ben, böyle tarihi ve milli bir
felaket karşısında, sizin uzattığınız borcu almayacağım. Ben, halkıma müracaat
edeceğim, halkımdan fedakârlık isteyeceğim; ama size borçlanmayacağım. Ben,
halkımın etiyle, dişiyle, tırnağıyla kazandığı paraları size faiz olarak
ödeyemem. Benim dinim, benden sonraki nesilleri borçlandırmayı men etmiştir,
dedi ve kesin bir dille reddetti.
David Urquhart daha sonra, Osmanlıları, Türkleri tanıdıktan
sonra, çok ciddi ve gerçekten samimi bir Türk dostu olmuştur. İngiltere'de
Türkofiller denilen bir grup vardır; bunların başını çeker ve kendisi Foreign
Affairs Committee adı altında, İngiltere'de 21 şubesi olan Türk dostu komiteler
kurar ve David Urquhart Sultan Abdülmecit'ten başlamak üzere, Sultan
Abdülaziz'e ve Sultan Abdülhamit'e mektuplar yazarak Osmanlı Devletinin dış borçlanmasının
ne tür mahzurlar içerdiğini uzun uzadıya anlatır.
Sultan Abdülaziz'e gönderdiği 46 sayfalık bir mektupta,
majesteleri, işte, ilk defa dış borcu ben getirdim, teklif ettim ve bu şekilde
reddedildi; ama, daha sonraki sizin vezirleriniz, bu uzatılan dışborcu âdeta
ulufe zannettiler ve borç aldılar; borcu ödemek için yine borç aldılar; borç
faizlerini ödemek için yine borç aldılar ve Osmanlı Devleti'nin borçlarından
dolayı, majesteleri, sizin şu anda Avrupa'daki pazarlık gücünüz sıfıra
inmiştir. Avrupa ülkeleri karşısında başınız dik bir şekilde dünya sahnesinde
kalmak istiyorsanız, kendinizi bu dış borç belasından kurtarın diye, özellikle
uzun uzadıya ısrar eder.
Borç Sarmalı
3 Temmuz 1853'te Rusya'nın 35.000 asker ve 72 topla Osmanlı
topraklarına (Eflak-Buğdan bugünkü Romanya) saldırmasıyla Kırım Savaşı fiilen
başlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu bir süre Rusya ile tek başına savaşır.
Fakat mali kaynakları böyle bir savaşı sürdürmeye yeterli değildir.
1854'te Fransa ve İngiltere son derece karmaşık ilişkiler
sonunda Osmanlıların yanında Rusya'ya karşı savaşa girer ve Osmanlı Devleti
tarihinin ilk dış borcunu alır.
Tabii, savaşmak için mali kaynak gereksinmesi içinde olan
Osmanlı'ya "dostlar" yardım etmeyecek de kim edecektir?
İlk borç 1854 yılında alınır, miktarı 2,57 milyon Osmanlı
Lirasıdır.
Bu borç yetersiz kalınca 1855 yılında 5,64 milyon Osmanlı
Lirası daha borç alınır.
Artık "dış borç sarmalı" başlamıştır. Bu sarmal
imparatorluğun iflasına yani yok oluşuna kadar sürecektir.
Bu tarihten sonra alınan borçlar ya eski borçların ödenmesi
ya da 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı gibi savaşların ve yenilgilerin finansmanı
için kullanılır.
Sadece 1870 yılındaki 10,5 milyonluk borç Rumeli
Demiryolu'nun inşası için alınmıştır ama bu miktar iflasın gerçekleştiği 1881
yılında 237 milyon Osmanlı Lirasına ulaşan borç miktarı içinde "devede
kulaktır".
Yani, endüstri üretimi yetersiz olan, yabancı ülkelerin
sömürüsü altında gelişemeyen Osmanlı ekonomisi, aldığı dış borçları ödemek için
yeni dış borçlar almış, bu süreç onun tarih sahnesinden silinmesine yol açmıştır.
Dış borçlar Osmanlı İmparatorluğu'nu batırmıştır ama Türkiye
Cumhuriyeti 1954 yılına kadar bu borçları ödemeye devam etmiştir.
Demek ki 1854 yılında başlayan bu süreç, tam yüz yıl boyunca
Anadolu'nun dış borç boyunduruğu altına girmesine yol açmıştır.
Prof. Emre KONGAR, Tarihimizle Yüzleşmek