TOP ATEŞİYLE YOK EDİLEN İLK GÖZLEMEVİ
Büyük Osmanlı Bilgini Takiyettin ve (Top Ateşiyle) Yerle Bir
Edilen İlk Gözlemevi
Sevgili okurlarım, çökmüş, sözde bir laik eğitim sistemi ve
onun yerine geçirilmek istenen dinci, sözde bir imam-hatip düzeni,
çocuklarımızı hem kara cahil, hem de dogmatik düşünceye yatkın bir biçimde
yetiştirdiği için, ne kendi tarihimizi ne de dünya tarihini biliyoruz.
Çocuklarımıza Galile'yi biraz öğretiriz; o da yalan yanlış
.
Ama yine de hemen herkes Galile'yi tanır, ama kimsenin
Takiyettin'den haberi yoktur.
Çünkü Takiyettin'den söz etmeyiz.
Galile'nin yargılanışından otuz yıl kadar önce, şeyhülislam
kışkırtmasıyla III. Murat'ın, emrinde 15 kadar biliminsanı olan, çağının en
ileri araç ve gereçlerini kullanarak gökyüzünün sırlarını çözmeye çalışan
Takiyettin'in gözlemevini (rasathanesini), "uğursuzluk getirir" diye,
Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa'ya (bir rivayete göre bombardıman ettirerek)
yıktırdığını kimse ne anımsar, ne okutur.
Bir Osmanlı Âliminin Öyküsü
Takiyettin, 1526 yılında Mısır'da doğmuştur. İyi bir
eğitimden sonra Tennis kadılığına atanmıştır.
Kadı olduğu sırada 25 metre derinliğinde bir kuyu kazdırarak
gözlemlerde bulunmuştur.
Daha sonra istanbul'a gelen Takiyettin, Mustafa Çelebi'nin ölümü
üzerine 1571'de Müneccimbaşılığa atanmıştır.
Takiyettin, dönemin Padişah'ı III. Murat'a, ünlü Türk devlet
adamı ve müneccimi Uluğ Bey'in yaptığı, kullanılan zid'm yani yıldız
kümelerinin ve burçların durumunu gösteren horoskopların dayandığı hesapların
eskidiğini, yeni gözlemler yapılması gerektiğini bildiren bir rapor verir.
Tam bu noktada bir an durup tarih yazımındaki bir terim
saptırmasından söz etmek istiyorum:
Tarih anlatılırken, esas olarak görevi müneccimlik, yani
bugünün terimleriyle astrologluk olanlara, yıldız falı bakarak gelecekten haber
verenlere, genellikle astronom, yani gökbilimci denir.
Aradaki fark, astronomların gökbilimci, astrologların yani
müneccimlerin ise kahin yani gelecekten haber veren kişiler olmasıdır. Tabii o
dönemde bütün müneccimler (müneccim, "ilmi nücum"dan yani
"yıldızlar ilmi"nden gelen bir sözcüktür) aynı zamanda birer
astronom'dur.
Bu açıdan, başta büyük Türk bilgini ve devlet adamı Uluğ Bey
olmak kaydıyla, eski dönemlerin müneccimlerini "astronom",
"gökbilimci" diye nitelemek hem doğru hem yanlıştır.
Doğrudur, çünkü bunlar zic, yahut zayiçe {zic, cetvel,
zayiçe, cetvellerden çıkan sonuçlara denir ama zamanla bu terimler birbiri yerine
kullanılır olmuştur) denilen horoskopları düzenlemek için gökyüzünü incelemiş
ve astronominin gelişmesine yardımcı olmuşlardır.
Yanlıştır, çünkü amaçları bilimin gelişmesi değil, gaipten
(bilinmeyenden) haber vermektir.
Evet, işte Padişaha bir rasathane kurulması için rapor veren
Takiyettin zamanının en ünlü matematikçisi ve müneccimidir.
III. Murat, Sadrazamı Sokollu Mehmet Paşa'yı ve ünlü bilgin
Sadüddin Efendi'yi 1575'te bu yeni gözlemevinin, yani rasathanenin inşası için
görevlendirir.
İstanbul'da Tophane sırtlarında kurulan gözlemevi, Avrupa'da
hayranlıkla anılan benzerlerinden hiç de aşağı kalmaz; içinde dönemin pek çok
ölçü ve hesap araç-gereci vardır.
Takiyettin, pek çok araç ve gerecini kendi üretmiş,
matematik ve astronomi alanında özgün gözlemler ve hesaplamalar yapmıştır.
Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa Gözlemevini Topa Tutarak Yerle
Bir Ediyor
Emrinde 15 başka bilgin çalışan Takiyettin, Müneccimbaşı
olarak saraydaki pek çok kişinin kıskançlığını üzerine çeker.
1577'de gökyüzünde görülen bir kuyrukluyıldız, uğursuzluk
alameti sayılır.
Derken, 1578'de veba salgını başlar.
Bilindiği gibi veba salgınları Avrupa'da Tanrı'nın bir
cezası sanıldığı için, Engizisyon Mahkemeleri kararıyla pek çok kadın,
"cadı" ve pek çok Yahudi, "dinsiz" diye yakılmıştır.
Ne yazık ki, Osmanlı'da da veba salgını Allah'ın bir cezası
sayıldığı için pek çok sorumlu aranmış, bu arada, gökyüzünü gözlemleyen
Takiyettin'in rasathanesi de bu sorumlular arasında görülmüştür.
Bu arada 1579 yılında Veziri Azam Sokollu Mehmet Paşa'nın
ölümü, onu en büyük destekçisinden mahrum bırakır.
Sarayda büyük bilgin Sadüddin'i ve Takiyettin'i
çekemeyenlerin gücü de artmıştır.
Şeyhülislam Kadızade, onları çekemeyenlerin başında gelir.
Padişah'a yolladığı mektupta, "Rasat icrasının, (gözlem yapmanın) eflakin
(evrenin, Allah'ın) sırlarını öğrenmeğe teşebbüs mahiyetinde bir küstahlık
olduğunu rasathane ihdas eden (gözlemevi kuran) devletlerin zeval bulduğunu
(yıkıldığım)" bildirir.
Sonunda 1580 yılında Padişah III. Murat, Kaptanı Derya Kılıç
Ali Paşa'ya bir hattı hümayun göndererek gözlemevinin yıkılmasını emreder.
Kılıç Ali Paşa gemileriyle bir gece Tophane önüne gelir ve rasathaneyi yerle
bir eder.
Kılıç Ali Paşa, Aslen Luka Galanti Adında Bir italyan'dır
Bu arada, Osmanlı İmparatorluğu'nun 16 yıl boyunca kaptanı
deryalığını (yani deniz kuvvetleri komutanlığını) yapan Kılıç Ali Paşa'nın Uluç
Ali Reis adıyla tanınan bir korsan ve Luka Galanti adında bir italyan olduğunu
belirtmeliyim.
Napoli'ye papaz olmaya giderken Cezayir korsanlarından Ali
Ahmet Reis tarafından esir edilir, bir süre kadırgalarda forsalık yaptıktan
sonra, yapılan savaşlarda cesareti ve kahramanlığıyla göze çarpar, reisi
Ali'nin adını alarak Müslüman olur.
Daha sonra Turgut Reis'in donanmasına katılır.
Osmanlı donanmasının Haçlı donanması tarafından yenilgiye
uğratıldığı 1571 İnebahtı (Lepanto) felaketinden kurtulup İstanbul'a gidişi, kaptanıderyalıkla
ödüllendirildi; böylece Uluç Ali Reis, Kılıç Ali Paşa oldu.
Osmanlı'nın devşirme politikası sadece sarayda ve karada
değil, denizlerde de işe yarıyordu.
İşte toplarıyla Takiyettin'in gözlemevini yıkan Kaptanı
Derya bu Kılıç Ali Paşa'dır.
Sevgili okurlarım, aman burada bir yanlış anlaşılma olmasın:
Kılıç Ali Paşa'nın öyküsünü sadece ilginç olduğu için
anlattım, yoksa maksadım, "Bakın Hıristiyan kökenli bir Kaptan, öz be öz
Müslüman bir bilginin gözlemevini nasıl yıktı," demek değildi.
Zaten Takiyettin'in gözlemevinin öyküsünden anlaşılacağı
gibi, yıkma kararı, başta şeyhülislam olmak üzere, dönemin öz be öz Müslüman
devlet adamlarınca verilir.
Ayrıca unutulmamalıdır ki, ünlü Veziri Azam Sokollu Mehmet
Paşa da bir "devşirmedir" ve rasathanenin yapımına destek vermiştir.
Bana kalsa, Osmanlı İmparatorluğu'nun "Duraklama
Dönemini" devlet adamlarının ölümü veya savaşlar ya da antlaşmalarla
değil, rasathanenin topa tutularak yıkılmasıyla başlatırdım.
Çünkü bu olay, Osmanlı'nın yıkılışının ardındaki
"zihniyeti" yansıtır.
(İmparatorluğun niçin geri kaldığını, Osmanlı'nın bilime
bakışı açısından irdelemek isteyenler, Erdal İnönü'nün "Bilimsel Devrim ve
Stratejik Anlamı" adıyla TUBA tarafından 2003 yılında yayınlanan iki
konferansın metnine bakabilirler.)
Prof. Emre KONGAR - Tarihimizle Yüzleşmek
0 yorum:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.